İki Sürgün
Kendinden başka bekleyeni olmayan bir yolcuyum
Karanlık bir sokağa bakıyorum tedirgin gözlerle
Trenim rotarlı bu yüzden vaktinde gelemiyorum
Yolcusu ve bekleyeni olmayan katar gara girdiğinde
Uyuyordum
Son yolculuklarımı artık tek başıma yapıyorum
Asırlar önce asyalı bir şamanla tanışmıştım
Develerimizle aynı yerde uyuduğumuz
Bir garip kervansarayda tanışmış iki sürgün
Sonra da ölümüne dost olmuş iki seyyahtık
Şaman, kadınlarımdan birine sevdalanana kadar.
İkimiz de o sümer kentinden gelmiştik
Büyük atlasta adını bulamadığımız kentten.
O, aharlanmış parlak parşömenlere kandil isiyle,
Efsaneleşmiş kara sevdaları özenle yazar
Ben sümer tabletlerine hüzünlü kadın suretleri
Çizerdim.
Hem sevgili hem anne olan kadınlardı.
Hem sevgili hem anne olamamış kadınlardı.
Benim tabletlerimdeki hüzünlü kadınlar
Şamanın parşömenlerinde sessizce ağlardı
Son yaptığım kadın suretinde garip bir şey oldu.
Artık ikimiz de hiç konuşmadan o tılsımlı sureti
Seyrediyorduk.
Dostum bir sabah o tılsımlı tabletle kayboldu.
Halbuki tableti ona armağan edecektim.
Giderken benim çok sevdiğim son parşömenini
Bırakmış.
“ Herkes kendi ölümünü ölür başkası adına ölemezsin
Bırakmazlar”
Dostumu çok özlüyorum ve artık kadın suretleri
Çizmiyorum
Yola çıkarken heybeme önce dostumun parşömenini
Yerleştiriyorum.