Gelme Sakın Perişan Olacağım
Öfkemin gülleridir, yağmura döner yüzünü
Küsüp senin güneşine
İçilecek bir kadeh schnaps’unu
Yarım bıraktım
Gelme.
Gölgeni yıkma yoluma
Bocalıyorum
Kasırgalar yaratma öyle çılgınca
Korkulu soluklarda geniş olmak kim
Yaşadıkça yaklaşırım sandım – oysa
Suyun ateşle uyumsuzluğu gibisin
Kopabilir desem en ince yerinde
Geçmişe uyanan gözlerinin
Ateş gemilerini bir bu ürkütür
Şimdi uzaktan gülüp geçtiğim
Şimdi
Uzaktan
Gülüp geçtiğim
Ne mi çıkar güneş tutulmasından
Nasıl mı çocukluğum
Ben o zamanlar da böyle üşürdüm
Evlerde katı yönetimli kuklalar
Çatışmalara hazırlar saygımı
Beklediğim günlere daha ne kadar
Anlatılmaz umutlara merhaba
Hatırlatma bütün onları ve onları
Benzer benim çektiklerim
Peygamber Yusufa
Bir anda çağrışımlar yok edince zamanı
Uzaklaştıkça ölçülere vurması kolaylaşan
Nasıl mı çocukluğum
Geçti mi çocukluğum
Çocukluğum mu – hiç yaşamadığım
Bırakır her yerde kendini hüzne
Unutmak pazarında en pahalı
Buyruklar – buyruklar – buyruklar
Buyruklar – itirazsız – hep baş üzre
Düşünmekti ezen gözlerimi yük
Yanlıştı yanlış şu benim korkularım
Ürkerek birer mum gibi
Yöresi sönük.
Ve bir gün
Yürüdüğünü her şeyin
Ve bir gün
Eh işte nasılsa
Korkularımı bilinçle kovdum
Dur dediler dinlemedim
Koştum
İsyanım onlara oh ola.
Belki özüm orda diye
İlle de İstanbul dersen
Hırçın bir deniz bulacaksın kıyıda
Sonra çok bunalıma itecek seni
Karanlığa kurşunla yazılan teoriler
Ve gölgelerin saygısız büyüklüğü
Aslına oranla
Gerekirse açıp bütün köprüleri
Yılma, yüklen şiirlere
Gücün Kartaca.
Kesin ayrılıklara yeni çiçek serpmek
En duygulu serüveni yaşarken
Güneşi güldürse de arada bir
Buzulları çözmeye yetmez
Ağusunu yüreğime akıtan aşkından
Yeni kavuştum kendime
Yine ayırma
Geçitlerde yol vermez yabanlar
Derim ki kimse aramadı böylesine
Kendini bulmak için
Benim kadar.
Benim kadar hiç kimse
Öyle ülke ülke dolaşıp…
Uzun da olsa yollar ne çıkar
Sabrımı almışım yedeğime
Ne çıkar uzatsa anılar
Ahtapot kollarını
Varsayıp her şeyi hiçbir şeye
Giderim doğacak günlere.
Sen yine eskiden olduğu gibi
Zenci mızrakları havayı yırtarken
Tam tamına katıksız
Malraux’yu mu okuyorsun akşam üzerleri
Bağ bozumu türküler yakılan
O sancılı günlerinde dört mevsim
– Hayli yakın eskidikçe onlar bana –
Ateşleri yak da öyle oku
Çünkü fenerini elinden alıyorlar
Diyojenin.
Geciken bir şey var güz sularında
Bilmesem bahar belki diyeceğim
Artık hiç olmadık yerlerdeyim senden uzak
Söyleyemeden o çok ezberlediğimi
Düşüncenin yorulduğu yerden
Acıyla bıraktığım o köşeye
Yeniden dönmek mi
İstemem bırak
– Çoğalan acılara yeni direnç nerede –
Oz şiirlerin Tanrısal havasında
Gelmesin eski aşklar
Yeni saltanatıyla.
Gelme sakın perişan olacağım.